22 Ekim 2012 Pazartesi

Kaunas vs. Kütahya

Avrupa'daki kentlerin çevre duyarlılığını arttırmak amacıyla, Avrupa Komisyonu'nun da desteğiyle, 2010 yılından bu yana, Avrupa Yeşil Başkenti (European Green Capital) seçiliyor. Yani, bu da kültür başkentliği, spor başkentliği gibi bir unvan, ama kültürdeki gibi, sadece o yıl için aktiviteler düzenlenip, sonraki yıllarda sırt çevirmek yerine, şehirlerin kent & doğa açısından sürdürülebilir ilişkisine bakılmakta. Bu ödül bu zamana kadar sırasıyla Stockholm, Hamburg, Vitoria-Gasteiz, Nantes ve Kopenhag'a verildi. Unvanın şimdiki sahibi İspanya'nın Vitoria-Gasteiz şehri. Şimdi seçilecek başkent de 2015 yılının Yeşil Başkenti olacak. 8 şehir aday: Kaunas, Kütahya, Bristol, Brussels, Bydgoszcz, Dublin, Glasgow ve Ljubljana. Aday şehirler, iklim değişiklikleri, enerji performansı, sürdürülebilir yerel ulaşım, hava kalitesi, gürültü seviyeleri, yeşil kentsel bölgeler, biyo-çeşitliliğin desteklenmesi, atık yönetimi, su tüketimi ve atık su yönetimi, vs gibi 12 gösterge üzerinden değerlendirilecekler. Diğer başlıkları bilmiyorum ama hava kalitesi üzerinden gidersek, 2010 yılına kadar Kütahya hava kirliliğinde ilk 3'e oynuyordu; yani muhakkak ki bir takım gelişmeler kaydedilmiştir, lakin yine de bu yeşil başkentlik olayına aday olmaları garip geldi bana. Bol şans diliyorum. Öte yandan, Polonya'nın Bydgoszcz şehri haricinde, diğer adaylara baktığımızda hepsi gerçekten de yemyeşil yerler. Hafızam beni yanıltmıyorsa, Kütahya'da yeşillik pek yok. Yani en azından şehir yeşil değil diyelim. Atık yönetimi, geri dönüşüm, vs. konularında ülkemizdeki belediyeler çığır açmış durumda, Kütahya'da durumun ne olduğunu araştırmadım. Yalnız, ben en azından 2015 için Kütahya'nın   diğer adayların yanında çok şansı olmadığına inanıyor, kalbim Kütahya ile beraber olsa da,   rasyonel davranmak adına Kaunas'ın Kütahya'nın önünde olduğunu düşünüyorum. Ne diyelim? İyi olan kazansın mı? Yoksa, Kütahya'nın pınarları mı? Olmadı, değil mi? Olmadı olmadı. Bu arada türkülerde pınar mınar bahsettiklerine göre, şimdi olmasa bile bir zamanlar Kütahya harbiden yeşil başkentmiş gibi geldi bana. Frigyalılar zamanında falan? Aydınlatsın bizi Kütahya'lı arkadaşlar. 

20 Ekim 2012 Cumartesi

Litvanya Siyasetine Giriş 101

Darbo Partija'nın seçim afişlerinden bir tanesi
Her ne kadar yazımızın başlığını "Litvanya Siyasetine Giriş 101" olarak koymuş olsak da, aslında yazıyı tamamen okuduğunuzda politikanın Litvanya'da da dünyanın geri kalanından farksız olmadığını göreceksiniz. Yani yazıyı ülke ve kişi isimlerini değiştirerek herhangi bir ülkeye de uyarlayabiliriz. 

Geçtiğimiz pazar günü Litvanya'da parlamento seçimlerinin ilk tur oylaması yapıldı. Oyların %20'sini alan İşçi Partisi (Darbo Partija) seçimin ilk turunu önde tamamladı. Seçim sonrası Litvanya gündemini seçim öncesi ve seçim günün yaşanan rezillikler meşgul etti. Öncelikle İşçi Partisi ekseninde seçim öncesine bakarsak; Türkiye'de de çokça başvurulan makarna, bulgur ve kömür demokrasisinin bir benzerini Litvanya'da uyguladıklarını söyleyebiliriz. Parti lideri Viktor Uspaskich, Rusya doğumlu bir iş adamı. (iş adamı nasıl oluyor da İşçi Partisi başkanı oluyor, bunu çözebilmiş değilim.) Litvancası rezil durumda, ve maalesef alay konusu. Seçim öncesi sahibi olduğu konserve fabrikasında üretilen konserveleri bedava dağıtmaktan tutun da, mitinglerinde bedava yemek vermeye kadar türlü propaganda yöntemlerini denedi. Ki belki 2003 seçimlerini hatırlarsınız, hani İbrahim Tatlıses'li, Ebru Gündeş'li, köfte ayranlı Genç Parti mitingleri. Hahh işte ona benzer bir süreç yaşandı Litvanya'da da. Hatta yine Cem Uzan'ın 2007 seçimlerindeki vaatlerini hatırlayanlarınız varsa, "Mazot 1 YTL olacak", "Fındık 8 YTL olacak", "ÖSS kalkacak" vs. Bu yöntemin de Litvanya'da Uspaskich tarafından "Asgari ücret 1,509 Lt. olacak" şeklinde takip edildiğini söyleyebiliriz. (1,509 Lt: küsüratlı sayı verelim de attığımız belli olmasın) Bir de bunların üzerine, seçmenlere para vererek oylarını satın almayı ekleyin. Tanıdık mı? Yetmez ama evet. Bir de tüm bunların üzerine oyların sayımı sırasında yapılan katakullileri eklediniz mi? Hahh, alın size Litvanya'daki parlamento (Seimas) seçimlerinin ilk turu. Bir de seçim günü İşçi Partisi propagandaya devam etti ama, bunu saymıyorum bile. Tüm bunların sonunda, zaten ekonomik krizin yükü altında ezilmiş şimdiki başbakan Kubilius'un Hristiyan Demokratları'nı da geride bırakarak ilk turu önde tamamladı. Bakalım ibre ikinci turda tersine dönecek mi yoksa ipi göğüsleyen Uspaskich mi olacak? Sen Litvanya'sın büyük düşün...

Olayları bir Litvan gazetecinin gözünden de görebilmeniz amacıyla, Litvanya'da günlük yayımlanan 15min isimli gazetenin köşe yazarlarından Žilvinas Pekarskas'ın seçim sonrasındaki yazısını çevirmeye çalıştım. Buyrun:

Seçimlere giriş ve oy toplama yöntemlerine bakarak bir yargıya varmak gerekirse, Litvanya’da seçim sonrası ortam büyük bir sirk alanı. Bunu yapanlar Litvanya ulusunun zayıflıklarını kullanarak müthiş bir iş başardılar Alternatif olarak,  Uspaskich’in İşçi Partisi‘nin –ve onun bazı rakiplerinin- bir kez daha kanıtladığı gibi insan onuru da dahil olmak üzere herşeyin alınıp satılabildiği bir pazar yeri de diyebiliriz.

Viktor Uspaskich'in halkla ilişkiler uzmanları Dünya kadar eski bir stratejiyi uyguladılar: ulusun mutsuzluğunu ve yaralarına neden tuz bastığını bulup çıkarmak.

Ve Viktor’un yaptığı tam da buydu. İşçi Partisi’nin milyon litaslık kampanyası basit bir mesajı tekrar etti: Litvanya’nın tekrar ayaklarının üzerinde durmasını sağlayacak liderin vakti geldi. (aynı mesaj “Cesaretin Yolu Partisi” tarafından tekrarlandı ki bunların bir devletin nasıl yönetildiğine dair en ufak bir fikirleri bile yok). Karşı mesaj: Kubilius bir şeytandı, ulusu fakirleştirdi ve ezdi. Bu nedenle siz tasarruf değil para getirecek birini seçmelisiniz.

Niyetim Andrius Kubilius’un yanşıklıklarını aklamak değil. Ne kadar garip ki, Kubilius’un medya kökenli reklamcıları bile Başbakan’ın politik klişelerini çekici bir ambalajla sunma konusunda başarısızdı. Çoğu durumda, eylemlerini popüler ve ulaşılabilir bir dilde anlatamadı. Çoğunlukla, tasarruf “ulusu ezmek” olarak lanse edildi.

Euro bölgesi yokuş aşağıya giderken ve Almanya tasarruf yapmaya zorlarken Kubilius daha anlaşılır ne söyleyebilirdi?

Bizim politikacılarımızın en büyük handikapı körlük. Kravatlı ve takım elbiseli insanlar, ve sıfır karizma. Bütün bunların dışında, yarısının da alkollü araç kullanma vukuatı veya rüşvet soruşturması var.

Diğer taraftan Uspaskich tüm bu handikapları maceracı gücüyle bir avantaja çevirdi. Ayrıca, iyi palyaçoyu oynamaya razıydı. Seçmenlerin duygularını manipüle eden kampanyasının gayet becerikli olduğunu kabul etmek gerekir. Eğer muhafazakar lider Landsbergis’in eski reklamlarını  hatırlarsak, komik gelecektir. Ama Uspaskich’in videoları, hangi butona bastıklarını görenlerin içlerini ürpertti.

TV programlarımıza gelirsek, siz Litvan izleyicilere her şeyi satabilirsiniz, bu durumda onlar Viktor’un showundan neden etkilenmesin ki? Sonuç olarak, bağımsızlığın üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen hala ulus manipülasyona nasıl karşılık verileceğini öğrenebilmiş değil. Seçim gününde, bir takım kirli teknolojilere veya propaganda mesajlarına gerek yok.

Tasarruf mu açgözlülük mü?

Kubilius’u ve onun kötü bir şekilde iletilen ama iyi olan mesajlarını unutmaya izin vermeyin. Almanların yaptığı gibi, neden tasarruf yapmamız gerektiğini yalın bir dille anlatabilirdi. Evet, Almanya’daki emekliler iyi durumdalar, dünyayı dolaşıp, altın çağlarını yaşıyorlar. Öte yandan, Almanya’da da kriz etkisini gösteriyor. Siz hiç para saçan bir Alman gördünüz mü?

Geçen yıl Stuttgart’daki Porsche fabrikasını ziyaret ettim. Görevlerinin arasında 100bin euroluk Porsche’leri kullanmak da olan bir ustanın orta halli bir Opel Astra kullandığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Tepkisi “Parayı neden harcayayım ki, değmez” olmuştu.

Öte yandan biz Litvanlar açgözlüyüz. Yılda yalnızca iki kere ziyaret ettiğimiz göl kenarındaki yazlıklarımız, ve sokakları dolduran BMW’ler. Alman rasyonelliğinin karşısında duran bir Rus stili. Gürültülü, dikkat çekici, zengin birinin hemen saygıdeğer bir kişilik olduğunu düşünüyoruz.

Asgari ücret mi işsizlik mi?

Viktor, asgari ücreti artıracağını söylediğinde bir gol daha atmış oldu. Ya da turnayı gözünden vurdu diyelim. Asgari ücretlerin artırılmasındaki tek engelin Kubilius ya da bir çanta paranın üzerinde oturup bunu paylaşmayan bir işveren olduğunu kim düşünür ki?

Litvanya’daki çoğu şirket ortalama ücretler ödüyor. Diğer türlü, işlerini sürdürebilmeleri pek mümkün değil. Biz dünya piyasalarında ihmal edilecek kadar küçük bir oyuncuyuz, ve bu pazarda yarışabilmemizin yegane yolu parlak beyinler ve ucuz işgücü. Asgari ücreti 1,509 litasa çıkarmak arzu edilenlerden de mahrum kalmak anlamına gelebilir.

Bazı şirketler batacak ve kapanacaklar. İşçiler kendilerini kapı önünde bulacak ve belki de diğer ülkelere göç edecekler. Kalan şanslı azınlık 1,509 litaslarını alacak. Alternatif olarak, nakit sıkıntısındaki şirketler, batmamak için, işgücünün yarısını kovup kalanlara 1,509 litas ödeyecek. Veya daha iyi bir çözüm olarak, zarf içerisinde kayıt dışı paralar ödenmeye başlanacak. Bunu mu istiyoruz?

Kısaca, bizim gibi borçlu bir ülkede asgari ücretin artırılmasından hemen sonra paraya boğulmayacağımızı herkesin anlaması gerekir. Tabi Uspaksich memleketi Kėdainiai'de para basmadıkça. Bu durumda da enflasyon ekmek ve sosis fiyatlarını petrolden çok daha hızlı bir şekilde yükseltecek, ve biz Euro'ya bir kaç nesil daha "hoşçakal öpücüğü" vereceğiz.

Her durumda, hiç bir ekonomik temele dayanmayan bu seçim vaadi yalnızca devleti bir felakete taşır. 

Biz biliyoruz...

Bir çok seçmeni İşçi Partisi'nin sloganlarını etkiledi: "Biz biliyoruz...ısınma faturalarını nasıl düşüreceğinizi,  yeni istihdamın nasıl yaratılacağını, asgari ücretin nasıl arttırılacağını". Evet, İşçi Partisi neyi bildiğini açıkca belirtmedi, ama yine de seçimi kazandılar. Ve ben kesinlikle "nasıl" yapılacağını bildikleri konusunda onlarla hemfikirim. Toplu oy satınalmaları onların know-how'ının en büyük kanıtıdır. Onlar rüşvetle nasıl oy alabileceklerini biliyorlar. Eminim, yüzlerce girişimci de sahte mükerrer kayıt yaratarak ve vergi kaçırarak iş kurulacağını da biliyordur.

Açıkca, toplu şekilde oy satın almayı organize edebilmek için, birisinin yığınlarca parasının olması gerekir. (raporlara göre oy başına 10 ila 50 litas arasında değişen paralar verilmiş). Kara para. Kimse bu parayı partinin temsil giderleri olarak gösteremez. Herkes bu paranın nereden geldiğini kolayca tahmin edebilir.

Gazetecilik Enstitüsü'nden Laimonas Tapinas'ın derslerinde sıkça tekrar ettiği gibi "Fahişe olmanız için bir sefer yeter. Eğer kendini bir kere satmışsan, bunu tekrarlarsın. Yani organize bir şekilde parayla oy alan politikacılar seçmenlerini ufak çapta birer fahişeye çevirdiler diyebilirim. En azından biz şimdi, ulusumuzun onur ve gururunun piyasa fiyatını biliyoruz.


18 Ekim 2012 Perşembe

Litvanya Nükleer Santrale "Hayır" Dedi

Bu Pazar, Litvanya'da seçim günüydü. Seçmenler hem parlamentonun ilk turu hem de nükleer santralin inşasına ilişkin düzenlenen referandum için oy verdiler. Katılımın %52'lerde kaldığı seçimde, seçmenlerin %62'si nükleer santrale hayır dedi. Referandum bağlayıcı nitelik taşımamakla beraber, yeni oluşacak koalisyon hükümetine halkın düşüncelerine ilişkin güçlü bir sinyal gönderilmiş oldu. 

Litvanya hükümeti tarafından nükleer santral inşasında stratejik ortak seçilen Japon Hitachi firması ile beraber proje ortakları komşular Letonya ve Estonya'dan da referandum sonuçlara ilişkin gelen ilk tepkiler, bu referandumun bağlayıcılığı olmadığı, ve son kararın hükümet tarafından verileceği yönündeydi. 

Letonya Dışişleri Bakanı Artis Pabriks, referandum sonrası twitterde yayımladığı mesajında "Baltık'larda nükleer santral kurulmasını istemeyen Ruslar referandumdan galip çıktı" dedi.

Litvanya Cumhurbaşkanı Dalia Grybauskaitė ise katılım oranının azlığına vurgu yaparak seçmenlerin yalnızca üçte birinin nükleer santralin faydalarına ilişkin şüpheleri olduğunu iletirken, yeni hükümetin halkın düşüncelerini dikkate alarak, Litvanya için en iyi kararı vereceğini söyledi. 

Öte yandan, genel seçimlerin ilk turunu İşçi Partisi oyların %20'sini olarak önde tamamlarken, %18 oy alan Sosyal Demokratlar ikinci, Hristiyan Demokratlar ise %15 oy ile üçüncü oldular.